Yıl 1988 memuriyetimin ikinci yılı,
Malatya kadastro müdürlüğünde teknisyen olarak görev yapmaktayım. Her yıl olduğu
gibi o yılda kadastrosu yapılacak köyler ile ilgili planlamalar yapılıyor. "Ekmek Böldürtmeyen Köy" Ortalıkta bir söylenti dolaşıp duruyor. Bu köyün kadastrosunu yapmak için hangi birlik (kadastro ekibi) görevlendirilecek herkes merak içerisinde bekliyor. Beklenen gün geldi, belirtilen köyün kadastro çalışmaları için Kadastro Müdürü tarafından bizim ekibin görevlendirildiği açıklandı.
Kadastro çalışmaları için köye gittiğimizde, köyün muhtarına, neden bu köye
‘Ekmek Böldürtmeyen Köy’ adı verildiği, bunun ne manaya geldiğini sordum.
Muhtar,
- “ İsterseniz şöyle yapalım; bunu bizzat yaşayarak görürseniz bence daha iyi olur.
Muhtar,
- “ İsterseniz şöyle yapalım; bunu bizzat yaşayarak görürseniz bence daha iyi olur.
Bu uygulama zamanla köyümüzden kalktı ancak şu tepedeki evi görüyormusun? işte o ev bu usulü ne pahasına
olursa olsun inatla devam ettiriyor. O evde yemek ikramı olursa, dikkat
edeceğin tek şey yiyebileceğin kadar
ekmek böl. Başkaca bir açıklama yapmayacağım memur bey." dedi bitirdi.
Diğer çalışma arkadaşlarımı bu konuda
haberdar etmedim. Çünkü olayı canlı yaşamak için figürana da ihtiyaç olacaktı!. Gün geldi
söz konusu eve akşam yemeği için davet
edildik. Yer sofrası kurulmuş sofrada adeta yok! yok. Her şey köyden… yani doğal…
Sofradaki ekmeklere bir göz attım.Yöreye ait ekşili ekmek olarak bilinen (kimi yörelerde bazlama olarak geçer) ekmeklerden, üst üste konulmuş
vaziyette her misafirin önünde 5-6 adet bulunuyordu. Bir tanesini
yiyebilirim diye gözüme kestirdim ama ikincisini bölersem bitiremeyeceğimi biliyordum ayrıca Muhtarın anlattıklarını da göz ardı etmemem gerektiğini biliyor, daha dikkatli davranıyordum.
Yemek başladı. O arada
yanımdaki arkadaşımı da göz ucu ile takip ediyorum. Tabi ki arkadaşım hiçbir
şeyden habersiz hem sohbet ediyor hemde yemeğini yiyor. Ben ekmeğimin bir tanesini bitirdim
açıkçası bana yetti. başka ekmeği bölme ihtiyacı hissetmedim.
Arkadaşım da ekmeğin bir tanesini
bitirdi ve gayri ihtiyari olarak diğer ekmeğin ucundan kopardı en fazla iki
lokma aldı. Ev sahibine teşekkür edip sofradan geri çekilmek istedi. Ev sahibi ; önce
sakin bir ses tonuyla sonra gittikçe sertleşen üslup ile müdahale etti:
-“Bey efendi ekmeğinizi bitiriniz!.”
-“Teşekkür ederim. Allah bereketini arttırsın. Doydum.”
-“Böldüğün ekmeğini bitir!”
-“Sağ ol doydum dedim ya !!”
-“Ben anlamam o ekmeği bitireceksin.!!!”
Emir şeklinde gelen bu talebin karşısında , arkadaşımın jetonu henüz düştü! ama iş işten geçmişti.! Senin bu
işten haberin vardı dercesine gözlerime baktı. Ben bu arada; başım öne eğik vaziyette, işin nereye
varacağını merak ederek hiç müdahale etmeden işin sonucunu beklemeye başladım.
-Yersin!,
-Yemem!,
-Bitirirsin!
-Bitirmem!
Tartışmaları uzayınca muhtar devreye girdi ve ev sahibine :
-“ Bak! bunlar tapucu, bunları üzersen bunlardan kalem sopası
yersin. Bildiğimiz sopanın acısı çabuk geçer ama kalem sopasının acısı kırk yıl geçmez.” dedi. O arada ben muhtara müdahale ettim; Bizim adımıza bu şekilde
konuşmasının doğru olmadığını bu tür söylemlerin mesleğimiz ile bağdaşmadığını, bu ifadeleri kabul
etmediğimizi bildirdim. Muhtar özür dileyerek sustu.
Yine de muhtarın söylediği sözlerin etkisinden mi olacak bilemem! ilk defa bu katı
uygulamalarını esnetmiş olduklarını daha sonra öğrendim. Ev sahibi
arkadaşıma;
-“ O zaman bölmüş olduğun ekmeği yanına al götür sonra yersin” ifadesini kullanmak durumunda kaldı.
-“ O zaman bölmüş olduğun ekmeği yanına al götür sonra yersin” ifadesini kullanmak durumunda kaldı.
İkinci gün sabah kahvaltısı yine aynı evde oldu, bu sefer ekmeği bölme
hususunda herkes daha dikkatli davranıyordu. Yemeğin sonuna kadar bir kaza yaşanmadı.
Misafir olduğumuz evde, kahvaltı sırasında on sekiz yaşlarında bir delikanlı dikkatimi çekti, çünkü bu delikanlı bir gün önceki yemekte, aile bireyleri arasında yoktu, o gün şehirde olduğu için bizimle birlikte yemekte bulunamadığını belirttiler.
Misafir olduğumuz evde, kahvaltı sırasında on sekiz yaşlarında bir delikanlı dikkatimi çekti, çünkü bu delikanlı bir gün önceki yemekte, aile bireyleri arasında yoktu, o gün şehirde olduğu için bizimle birlikte yemekte bulunamadığını belirttiler.
Gencin nasıl tepki göstereceğini merak ederek ‘Bak
delikanlı biz dün akşamki yemekte sizin atadan gelme adetinizi bozduk!. ne dersin?’
Delikanlı üç beş saniye durakladı adeta dondu kaldı !! daha sonra öyle
hiddetlendi ki yüzü mos mor kesildi. Öfkeyle kapıda duran annesine yöneldi, yüksek sesle bağırarak
-“ Anaaa doğru söyle! bunlar bizim usulü bozdular mı?” diyerek annesinin boğazına iki eli ile öyle bir sarıldı ki, kadıncağız nefessiz kaldı neredeyse boğulacaktı.
-“ Anaaa doğru söyle! bunlar bizim usulü bozdular mı?” diyerek annesinin boğazına iki eli ile öyle bir sarıldı ki, kadıncağız nefessiz kaldı neredeyse boğulacaktı.
Oğlunun
elinden zor kurtulan anne:
- “Sizin usulünüz batsın. Eve misafir gelmez ettiniz. Böyle adet olmaz olsun, herkes bıraktı siz bırakmadınız....” söylene söylene diğer odaya gitti. Bizler delikanlıyı uzun uğraştan sonra şaka yaptığımızı belirterek ancak sakinleşmesini sağladık.
- “Sizin usulünüz batsın. Eve misafir gelmez ettiniz. Böyle adet olmaz olsun, herkes bıraktı siz bırakmadınız....” söylene söylene diğer odaya gitti. Bizler delikanlıyı uzun uğraştan sonra şaka yaptığımızı belirterek ancak sakinleşmesini sağladık.
Ortalık sakinleşince ev sahibine sordum bu usul nedir? Bu şekilde davranmanın amacı, manası nedir? Ev sahibi bize şu izahatta bulundu:
- “Bizler küçüklüğümüzde, büyükler ile sofraya oturur beraberce yemek yerdik. Onlardan sıkıldığımız için, utanarak doyuncaya kadar yemek yiyemez sofradan aç kalkardık. Yarım kalan ekmek parçalarında gözümüz kalırdı. Büyüklerimizden arta kalan ekmek parçalarını bitirin, demelerini beklerdik. Bu nedenle biz isteriz ki gelen misafir sofradan aç kalkmasın. Sofrada bir eksiklik varsa misafir bizden talep etsin, canı ne çekiyorsa onu istesin. Biz, onu bulur buluşturur sofraya getiririz. Buradaki amacımız misafiri ikramlarımız ile memnun etmektir. Başkaca ne amacımız olabilir ki."
- “Bizler küçüklüğümüzde, büyükler ile sofraya oturur beraberce yemek yerdik. Onlardan sıkıldığımız için, utanarak doyuncaya kadar yemek yiyemez sofradan aç kalkardık. Yarım kalan ekmek parçalarında gözümüz kalırdı. Büyüklerimizden arta kalan ekmek parçalarını bitirin, demelerini beklerdik. Bu nedenle biz isteriz ki gelen misafir sofradan aç kalkmasın. Sofrada bir eksiklik varsa misafir bizden talep etsin, canı ne çekiyorsa onu istesin. Biz, onu bulur buluşturur sofraya getiririz. Buradaki amacımız misafiri ikramlarımız ile memnun etmektir. Başkaca ne amacımız olabilir ki."
Şu soruyu da sormadan edemedim: ‘Baştan durumu izah etseniz de, sonunda
tatsızlık yaşanmasa daha iyi olmaz mı?’
-“Baştan yapılacak ikaz anlamsız olur. Bu davranış yemeği
az yememizi istiyorlar gibisinden yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilir ki, işin
asıl büyüsü ortadan kalkar.”
Ben yine sordum:
-“Konu ile alakalı başınızdan geçen mutlaka ilginç hatıralarınız
vardır . Bize bunlardan bir tanesini anlatabilir misin. ”
Biraz düşündü;
-“Hatıralar oldukça fazla;
Günlerce uzun yoldan gelmiş olan babamın asker arkadaşının aynı gün kaçarcasına memleketine geri dönüşünü mü anlatayım!
Köyümüze gelen öğretmenin ilk yemekten sonra tayin isteyişini mi anlatayım… En iyisi yakın tarihte yaşanan bir hatırayı size anlatayım da dinleyin:
Günlerce uzun yoldan gelmiş olan babamın asker arkadaşının aynı gün kaçarcasına memleketine geri dönüşünü mü anlatayım!
Köyümüze gelen öğretmenin ilk yemekten sonra tayin isteyişini mi anlatayım… En iyisi yakın tarihte yaşanan bir hatırayı size anlatayım da dinleyin:
Misafirperver oluşumuz nedeni ile
köyümüze gelen misafirler genelde
bizim eve yönlendirilir. Yine bir gün bir gurup misafir ile muhtar evimize geldi. Olağanüstü hal ilan edildiği günlerden bir gündü. Misafirleri buyur ettik ağırladık .Yemek yendi aynen sizde olduğu gibi, misafirlerden bir tanesi yemiş olduğu ekmeğin bir parçasını bıraktı, ekmeğin yenmesi için tartışma uzayıp ortam sertleşince, kapıda ayakta bekleyen,
tüm ısrarlarıma rağmen yemeye dahil olmayan genç; bana buraya gel! Şeklinde
işaret etti.Yanına gittim bana dedi ki;
-“O tartıştığın kişilerin kim olduğunu biliyor musun? Tartıştığın kişi Vali bey onun solunda oturan, .... komutanı diğerleri .....vs. üst düzeyde
yetkili kişiler.”
Meğerse devlet erkanı tebdili kıyafet ile asayişi kontrol için
geziyorlarmış, bizim köye de onun için gelmişler. Bunları
bana anlatan ise Vali beyin makam şoförüymüş. Tabi ben bunları öğrendikten sonra biraz da espri olsun düşüncesiyle tekrar içeri girdim.
‘Kim olursanız olun ! O ekmek bitecek.!’ dedim. Oradakiler bu tavrım dolayısıyla gülmekten yıkıldılar.
Vali bey, etrafındakilere dedi ki; anlaşılan
bu adam bizi bırakmayacak!, hadi ekmekten herkes birer parça alsında bu işi bitirelim!.”
Anlatılan köyde halen bu usul devam
ediyor mu, bilemem ama hafızalarda güzel bir yaşanmışlığın öyküsünün yer edeceğini umarım.
YORUMLAR