Yaşlı
profesör yılların verdiği tecrübeyle konferansı ile ilgili
hazırlıklarını tamamlar.Belirtilen saatte konferans salonunun bulunduğu binaya gelir
ama etrafta kimse yoktur! Salona girer,
salonda tek bir kişinin olduğunu görür. İçinden ‘ acaba yanlış salona mı geldim ’ düşüncesiyle
etrafı süzer daha önceleri bir kaç defa bu salona geldiği için doğru geldiğine
kanaat getirir.
Hayat
sürprizlerle dolu; Profesörün pek alışkın olmadığı bir durumdu bu.Tam geriye
dönecekken salondaki kişiye saygısızlık olur düşüncesiyle gitmekten vazgeçer. Kürsüye
gelerek içinden ‘bir sorayım acaba bu kişi beni tek başına dinler mi? Yoksa konuşmamın
ortasında salonu terk mi eder?’düşüncesi ile...
“-Beyefendi,
görüyorsunuz ki salon boş.Ama siz benim anlatacaklarımı merak ederek buraya kadar zahmet etmişsiniz.Eğer
isterseniz ben sizin için de konferansımı sunarım.Bu konuda ne dersiniz.?” der.
Adam
cevaben:
“-
Vallahi efendim ben anlamam! Ben seyisim.Ahıra bir at gelse de yem veririm, yüz
at gelse de yem veririm!”
Profesör
içinden ‘ bu adam boş değil hâl ehli galiba’ der.Aşka gelir.Anlattıkça anlatır.
Anlattıkça anlatır. Saatlerce devam eder…
nihayetinde tamamlayıp derin
bir nefes aldıktan sonra sorar;
“-Beyefendi,
konuşmalarımı nasıl buldunuz? Umarım beğendiniz?”
Adam
cevap verir:
“-
Vallahi efendim ben anlamam! Ben seyisim.Ahıra bir at gelse de yem veririm, yüz
at gelse de yem veririm! Ancak … Ahıra bir at gelirse, diğer doksan dokuz atın
yemini o ata vermem!...
YORUMLAR