Gençliğimde;
Kasabamıza yakın Korkmaz köyünde yapılan
çerkez düğününe katılmıştım. Düğün iki gün sürmüştü, artık ikinci günün son saatleriydi. Çevre köylerden gelen misafirler, davetliler ortalık
oldukça kalabalık ve düğün tam hızıyla devam ederken; sebebini bilemediğim bir
nedenle aniden başlayan kavga adeta benzine sıçrayan ateş misali her tarafı
sarmıştı. İnsanlar birbirlerine ölesiye vuruyor, silah sesleri ortalık toz duman…
Kendimi
korumak için ahşap bir binanın arkasına geçip gizlendim ve orada beklemeye başladım.
Ortalık silah seslerinden biraz sakinleşince, son durumu anlamak için gizlendiğim
yerden hafifçe başımı uzattım. Meğerse o anda bir kişi silahını yakın mesafeden
bana doğrultmuş bekliyormuş beklemeden ateş etti tam anlımın ortasından
vuruldum, kurşunun beynimin içinden geçişini, acısını hissettim.
ve o anda uyandım.
… ama
nerede olduğumu bilemiyordum. Acaba ben gerçekten öldüm mü?!. Ortalık zifiri
karanlıktı, yüzüm çarşaf, kefen gibi bir
bez ile örtülü halde. Başımda şiddetli bir ağrı, seslenmek istiyorum fakat nedense
sesim çıkmıyor… tam o sırada; ' sizce duyulacak en rahatlatıcı şefkat ve merhamet içeren ses ne olabilir?' Tabi ki anne sesi.
Rahmetli annemin;
“-
Ah yavrum! Başına mı düştü?! Bir şey oldu
mu?!.” Sesiyle biraz olsun rahatlamıştım.
Ama yine tam manası ile olan biteni anlayamamıştım…
Daha
sonra korkularım yavaş yavaş dağılmış olan bitenden haberdar olmuştum…
Annem
her gece aksatmadan teheccüd namazını (Farzlardan sonra en faziletli namaz gece
kalkarak kılınan namazdır.) kılardı, gece ne zaman uyansam seccadesinin başında görürdüm.(mekanı cennet olsun)
Annem yine o gece namaz için kalkmış, vakti öğrenmek için karanlıkta, büfenin üzerindeki masa saatine bakmaya çalışırken saati başıma düşürmüş. Saati almak için uzandığı için geceliği benim yüzümü örtmüş…
Annem yine o gece namaz için kalkmış, vakti öğrenmek için karanlıkta, büfenin üzerindeki masa saatine bakmaya çalışırken saati başıma düşürmüş. Saati almak için uzandığı için geceliği benim yüzümü örtmüş…
Rüyamda
her şey o kadar gerçekti ki; arkadaşımın bana ikram ettiği elma, tanıdığım
insanların düğünde oynamaları, tokalaştığım arkadaşlarımın ellerinin sıcaklığı, kurşunun acısı…
Hiç rüya gören bir insanın rüyasında; ‘ nasıl
olsa neticede bu bir rüya; bana bir şey olmayacak, korkmama da gerek yok, canımın istediğini yapayım ’ dediği duyulmuş mu? Hayır. Her şey tıpkı gerçek gibi, hisler duyuşlar ...
İşte dünya hayatı nasıl rüya gibi yaşanmıyorsa rüya da gerçek gibi yaşanılıyor. Saatin başıma düşmesi anındaki görmüş olduğum o uzun rüya aslında en fazla iki-üç saniyelik rüyaydı.
İşte dünya hayatı nasıl rüya gibi yaşanmıyorsa rüya da gerçek gibi yaşanılıyor. Saatin başıma düşmesi anındaki görmüş olduğum o uzun rüya aslında en fazla iki-üç saniyelik rüyaydı.
Hz.
Ali tarafından nakledilen hadis-i şerifte “ İnsanlar uykudadır, öldükleri zaman
uyanırlar.” dediği bilinmektedir. Demek ki bizler öldüğümüzde gerçek hayat olan ahiret hayatına
uyanacağız. Tabii ki o zamanki pişmanlık fayda vermeyecektir.
İşte
anlattığım rüya günlerce süren uzun bir rüya gibi gözüksede, çok kısa bir an içerisinde gerçekleşmiştir. Aynen çok kısa olan dünya hayatını, çok uzun bir
zaman olduğunu zannederiz. Oysa ölümden sonra diriltildiğimiz zaman dünyada çok
az bir zaman kaldığımızı anlayacağız. Bu durum ayet-i kerimelerde şöyle izah edilir:
Dedi
ki : “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”
Dediler
ki: “ Bir gün ya da bir günün birazı
kadar kaldık, sayanlara sor.”
Dedi
ki : “ Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz.” (el-mu’minun 112-114)
Çok kısa
olan dünya hayatında bitmek tükenmek bilmeyen uzun vadede planlar yaparız. O hengame
içerisinde, ömür sermayemizin yavaş yavaş tükendiğinin farkına bile varamayız.
Aslında etrafımızdaki her şey bize dünya hayatının geçici olduğunu gösterir.
Örneğin, çok güzel olduğunu düşündüğümüz bir insanı 30-40 yıl sonra gördüğümüzde güzelliğinden eser kalmamış , saçlar beyazlaşmış, yüzünü kırışıklıklar kaplamış olduğunu görür, tanımakta bile zorlanırız.
Bakmaya kıyamadığımız arabamız eskimiş, evimiz yıpranmış kısaca etrafımızdaki her şey eskimeye yıpranmaya , çürümeye doğru giderek her gün bize mesaj verirler ve şöyle derler;
Örneğin, çok güzel olduğunu düşündüğümüz bir insanı 30-40 yıl sonra gördüğümüzde güzelliğinden eser kalmamış , saçlar beyazlaşmış, yüzünü kırışıklıklar kaplamış olduğunu görür, tanımakta bile zorlanırız.
Bakmaya kıyamadığımız arabamız eskimiş, evimiz yıpranmış kısaca etrafımızdaki her şey eskimeye yıpranmaya , çürümeye doğru giderek her gün bize mesaj verirler ve şöyle derler;
Dünya
hayatı gelip geçici bir rüyadan ibarettir, aldanmayın. Gerçek ve sonsuz hayat ise ahiret hayatıdır.
YORUMLAR