Fakir köylünün bir eşeği varmış. Adamcağız fakir
olduğu için eşeği yeterince yemleyemediği için hayvan çok cılızmış. Bir gün bu
eşeği sarayın ahırına getirmişler. Eşek içeri girince bir bakmış ki ahırdaki atların önünde her türlü yiyecek
var.
Arpasından tutun da en güzel yonca otlarına kadar,
hepsi atlara veriliyor. Eşek demiş ki:
“-Allah’ım! Revamıdır bunlar en güzel yiyecekleri
yiyorlar, bense bir avuç kuru ota muhtacım”
Aradan çok zaman geçmemiş ki, Padişahtan ferman gelmiş, savaş ilan
edilmiş, bütün atlar ahırlardan çıkarılıp savaş meydanına götürülmek üzere
hazırlanmışlar. Bizim eşek sevinmiş tabii, ‘ahır bana kaldı, savaşa
götürülmedim’ diye.
Bir zaman sonra savaş bitmiş, atların harp
meydanında öleni olmuş, kalanları ise ahıra getirmişler. Bizim eşek bakmış ki,
atlar kan revan içindeler. Kimisi kılıç darbesi almış, kimisi mızrak yarası , kimisine ok isabet etmiş yaralanmış acı içinde kıvranıyorlar.
Derken Nalbantlar gelip atları tedaviye koyulmuşlar.
Ellerinde kızgın demirlerle atların yaralarını iltihap yapmasın diye dağlamaya
başlamışlar. Bizim eşek olan biteni görünce çok korkmuş başlamış Allah’a
yalvarmaya.
“ Ben halimden memnunum ! fazla çeşit yiyecek de
istemiyorum. Bu atların başına gelen ya benim başıma gelseydi! tevbe Allah’ım!
ben halimden memnunum.Tevbe, tevbe...” diyerek pişman olmuş.
Güzel nimetlere kavuşmak istiyorsak, çileye talip
olmalıyız. Oturduk yerden başarı ve nimet elde edilmez. Gayret gerekir.Zira bütün başarılar alın teri
kokar.
YORUMLAR