“Zamanın en büyük fıkıh âlimlerinden olan İbn-i Hacer’in dersleri çok büyük rağbet gördü. Mütehassıslar tarafından dersleri ta’kib edildi. İbn-i Hacer; Dâr-ül-adl’de müftî, Baybarsiyye Medresesi’nde müdür ve müfettiş, Ezher ve Amr İbni As câmilerinde hatîb ve Mahmûdiyye Kütüphânesi’nde hâfız-ı kütüb oldu. Sâdece o kütüphânede, ne kadar eser ve içinde ne bilgi varsa bilirdi. Şâir ve yazar olarak da takdîre mazhar olan İbn-i Hacer’in büyük bir edebî yönü vardı. Eserleri yüzelliden fazladır. Bir çoğu, İslâmiyetin anlatılması öğretilmesi husûsunda gayet ehemmiyetlidir. Eserleri, o hayatta iken yayıldı. Hükümdârlar ve emirler, onun eserlerini birbirlerine hediye olarak gönderirlerdi."

Asıl adı, kısaca Ahmed olup künyesi Ebül-Fadl'dır. Bu meşhur fıkıh âliminin başından geçen enteresan hadiseden sonra adı  ölünceye ve günümüze kadar İbn-i Hacer olarak anılarak gelmiştir.


Meşhur fıkıh âlimi İbn-i Hacer’in çocukluk yıllarına gidelim; 

İbn-i Hacer ve arkadaşları ile ilim tahsili için uzak beldelere gitmeye karar verirler. Aylarca süren uzun ve meşakkatli  yolculuktan sonra gelmiş oldukları medresede derslere başlarlar.

Ancak İbn-i Hacer dersleri anlamakta zorlanır. Arkadaşlarından hep geri kalır. Bu duruma çok üzülür. Bir düşüncedir sarar  İbn-i Hacer’i; köyüne dönse,tek başına uzun bir yolculuk bekliyor, ayrıca köylüye ne söyleyecek? Ben başaramadım döndüm mü diyecek!? Diğer taraftan kalmaya devam etse, her geçen gün dersler artacak arkadaşları karşısında mahcup duruma düşecek. Düşünür taşınır sonunda yine de  köyüne dönmeye  karar verir.

Sıcak yaz gününde yollara düşer. Yorgunluk ve sıcaklığın tesiri ile, karşılaşmış olduğu bir mağaraya girip dinlenmek ister. Mağarada sırt üstü uzanır, mağaranın tavanından süzülerek düşen su damlası dikkatini çeker. Su damlası belirli aralıklarla yerdeki sert taşın üzerine düşmektedir. Düşen su damlalarının tesiri ile bir oyuk oluşmuştur. Oysa taş oldukça sert, su damlası ise ipek kadar yumuşaktır. Buna rağmen kim bilir ne kadar süredir ısrarla damlayarak bu sert taşı delebilmiştir.

 Kendi kendine: “Benim kafam şu taştan daha sert değil ya! Üstelik ben daha güçlü yaratılmışım.” der. Medreseye geri döner ve ilim tahsiline sabırla devam eder.
 İşte O büyük alim sabırla çalışmalarına devam etmesi sayesinde, günümüzde de isminden bahsettiren meşhur İbn-i Hacer  olmuştur.

İbn-i Hacer; o gün bugün onu ilme yönlendirenin, bir taş olması sebebiyle; İbn Hacer/ taşın oğlu lakabıyla anılır.