Gıybet: Din kardeşinin hoşlanmayacağı hususlarını başkalarına anlatmak veya bildirmektir.Tabi ki; gıybet sadece,doğrudan doğruya anlatmak değildir. Dolaylı yoldan anlatmakla, ima,işaret,göz kırpma,alay,tavırla yapılan küçük düşürücü davranışlar da gıybettir.  

Ebu Said El-Hudri (RA) rivayet ediyor: “Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdular:
  
   “Mi’rac gecesi göklere çıktığım zaman bir grup insan gördüm. Böğürlerinden etleri koparılarak lokma lokma ağızlarına veriliyor, bu sırada kendilerine şu sözler söyleniyordu: “Kardeşlerinizin etlerinden yemekte (alışkın) olduklarınızdan yiyin.” Ben bu manzarayı görünce: “Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?” dedim. Cebrail (AS) cevaben dedi ki: “Bunlar senin ümmetinin gıybet edenleridir.”

 Mağlesef, günümüzde gıybetin içinde yaşayan bir toplum haline geldik. Gazetelerde, gıybet haberleri manşetten verilir oldu. Dostlar meclisinde yapılan konuşmalarda gıybetsiz olanı bulmak imkansızlaştı. Virüsü kapmadan yaşamak, akşama ulaşmak adeta imkansızlaştı.

Gıybet ; Kin, kıskançlık, çekememezlik ve haset nedeni ile yapılır.Şeytan anlatan kişinin ağzına bal sürdüğü (hadis-i şerif) için anlattıkça anlatır.Karşısındaki dinleyici can kulağıyla dinliyorsa " ya ... öylemi! aynen bende katılıyorum..." gibi ifadelerle destekliyorsa saatlerin nasıl geçtiği anlaşılamaz. Gıybeti dinleyen, tasdik eden(başını tasdik manasında hareket ettiren) aynı günaha ortak olur. Dinleyen; gider başkasına anlatır ve günah zinciri toplumu sarar.

Çoğu kere ; Gıybet yapan kişiye, anlatma, günahtır denildiği zaman "Ben O kişinin yaptığı şeyleri anlatıyorum, yapmadığı şeyleri anlatmıyorum ki..." şeklinde, savunmaya geçer ve  kendisini temize çıkarmaya çalışır.

Kişinin yaptığı ve duyulduğu zaman hoşlanmayacağı ve üzüleceği şeyleri anlatmak gıybet, yapmadığı şeyleri anlatmak ise iftiradır. İftira ise daha büyük günahtır. Gıybet, aynı zamanda kul hakkıdır. Kul hakkının affı  ise, bizzat hak sahibiyle helâlleşmek  ile olur. Yoksa hesaplaşma ahirete kalır. O zaman da gıybet yapanın sevaplarından alınıp gıybeti yapılana verilir. Sevapları yoksa bu sefer gıybeti yapılanın günahları gıybet yapana yüklenir.

Görüldüğü üzere her halükârda adalet yerini buluyor.

Bir gün; Bir kişi, Velî  bir zat'ın huzuruna gelerek:

 "-Efendim; Filanca kişi, sizin hakkınızda sürekli gıybet yapıyor" der. 

Aralarında şu konuşmalar geçer,

"- O gıybet yapan kişiye git selamımı söyle, ayrıca sana bir hediye paketi vereceğim onu da kendisine veriver." 

"- Ama efendim ! siz galibâ beni yanlış anladınız. Ben hakkınızda gıybet..."

"-Tamam, evladım anladım. Size söyleneni yapınız."  

Adam, olan bitenden bir şey anlamaz. Doğruca gıybet yapan kişiye gider;

"-Filanca, gıybetini yaptığınız  Zat'ın size çok selamı var. Ayrıca şu paketi de size hediye olarak gönderdi." der. 

Hediyesini alan kişi de, bu işe pek anlam veremez ama huyundan da vaz geçmez. Gıybet yapmaya bir süre daha devam eder.

Velî zat,  gıybetçiyle ne zaman karşılaşsa; Ona çok iyi davranır, halini hatırını sorar iltifatta bulunurdu. Bir zaman sonra, gıybet yapan kişi yaptıklarından pişmanlık duyarak, gıybet yapmayı bırakır. Ancak, Velî zat'tan evvelce görmüş olduğu ilgi alakayı ve iltifatları da göremez olur. 

Gıybet yapan kişi dayanamaz, Velî zat'a gelerek:

"-Efendim, bildiğiniz gibi önceleri sizin gıybetinizi yapardım. O zamanlar bana sevgi gösterir hoş davranırdınız. Ama şimdi gıybetinizi bıraktım ancak bana olan güzel davranışlarınız azaldı. Hatta kalmadı. Bu davranışınızın nedeni nedir?" Velî Zat,

"-Evet söyledikleriniz doğrudur. Önceleri seninle bir ortaklığımız vardı. Sen benim gıybetimi yapar, sevaplarını bana gönderirdin bu nedenle kâr ederdim. Lâkin, gıybeti bıraktın ortaklığımız da bitti."  der.

Sevgili dostlar; gıybetsiz günler diliyorum. Selam ve dua ile…