İnsanoğlu yaratılış itibarıyla kainatın en şereflisi olarak yaratılan , Hakk’ın yeryüzündeki halifesi olma  liyakat ve istidanı kendinde bulunduran bir varlık olmasına rağmen ilahi ikaz ve yönlendirmelere muhtaçtır.
İnsanoğlu nefis ve şeytanın olumsuz telkinlerine, şu imtihan aleminde her zaman ve mekanda muhatap olarak hayatını sürdürmek zorundadır.

Günümüzde “Kişisel Gelişim” adı altında “Ben” olgusunu ön plana çıkaran, ilahi iradeden yoksun ifadeler ile, dile getirilen; “insan sınırsız bir güce sahiptir,insanın hayatta başaramayacağı hiçbir şey yoktur,çok kolay ve basit tekniklerle bu gücü ön plana çıkartabilir”. Bu anlayış imandan yoksun batıl bir inanç şekline dönüşmüştür.
Ümidini kaybetmiş,hayatta başarısızlıklar yakasını bırakmamış,geleceği hakkında korku yaşayan  bir insana ümit ve güven aşılamak adına kesin vaatlerle güvendirmek o insanı başka bir uçurumun eşiğine getirmek demektir.
İnsan her şeyin üstesinden mutlak surette gelemez çok arzuladığı şey ilahi iradeye ters düşebilir veya o isteği  şey kendisi için hayırsız da olabilir.Onun için bir işte muvaffak olmak için riayet edilmesi gereken edep ve üslubu yegane rehberimiz Kur’an-ı Kerim Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve selem-‘in şahsında bütün insanlığa şöyle  haber veriyor:

“(Allah’ın iradesini göz ardı ederek yani inşaallah demeden)Hiçbir şey için “Bunu yarın yapacağım” deme! Ancak Allah dilerse (yaparım de) Bunu(inşaallah demeyi) unuttuğun takdirde (hatırlayınca inşallah diyerek)Rabbini an ve: ‘Umarım ki Rabbim, beni bundan daha yakın bir zamanda muvaffakiyete eriştirir’ de!” (Kehf Suresi 23-24)  

Ayeti Kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, Rabbimiz’in iradesini göz ardı ederek yapılacak planlamanın edebe aykırı olacağı aşikardır.Günümüzde bir çok insan başarının kendisinden geldiğine inanır. ‘Aklımı kullandım, zekâm sayesinde bu başarıyı elde ettim,bileğimin gücü ile kazandım’. İfadelerini sıkça duyarız.Bir işte muvaffak olduktan sonra da mümine yakışan bu başarıyı kendisine değil, Allah’a izafe etmesidir.

İnsana çalışmak,çaba harcamak,gayret etmek düşer bunları yaptıktan sonra Hakk’a tevekkül, başarının anahtarıdır.Bu aşamadan sonra insanın Allah’a güvenip dayanması müslümana yakışan en güzel özgüven ifadesidir.Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ise ; Allah’a  güvenerek yola çıkılması gerektiği gerçeği, hiçbir zaman insanı atalete,tembelliğe sevk eden bir inanca dönüşmemelidir.Çalışmak ve gayret bizden, netice ise Allah’tandır.   

Yine Kur’an-ı Kerim’de ilahi yardıma nail olanın hiçbir konuda yanılıp mağlup olmayacağı o yardımdan mahrum olanların ise çaresizliklere düçar olacağı ne güzel ifade edilmiştir:

“Şayet Allah size yardım edecek olursa size galip gelecek yoktur.Ancak sizi kendi halinize bırakıverirse (ilahi yardımdan mahrum bırakırsa) ondan sonra size kim yardım edebilir? Artık müminler  yalnız Allah’a  güvenip dayansınlar”.(Al-i İmran Sûresi, 160)  

 “(Ey Nebiyy-i Ekrem! Bir iş yapmaya) azmettin mi artık Allah’a güvenip dayan .Çünkü Allah kendisine güvenip dayananları sever”. (Al-i İmran Sûresi, 159)  

Netice itibarı ile insan, yegane güç ve kudret sahibinin Allah (cc) olduğunun idrak ve şuurunda olarak, hayırlı olacağını umduğu işlerine,  O’nun yardımını isteyerek “Bismillah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” diyerek azimle başlamalı, başarı elde ettiği zaman ise tevazu içerisinde, başarının Allah’tan geldiğini bilerek “Elhamdülillah” demelidir.

Değerli dostlar, Allah’a emanet olunuz.Selam ve dua ile…