Yaşadığımız şu dünyada kimi zaman çok büyük haksızlığa uğrarız hakkımızı alamadığımız zaman tabii olarak üzülürüz .Kimi zamanlar iş büyür adli vakalara dönüşür  elinizde avucunuzda ne varsa harcarsınız üstüne üstlük paranız da gider ama bir netice alamayız tabii ki bu bizleri  daha fazla üzer.Şimdi konu ile alakalı önceki tarihlerde  yaşayan insanlar haksızlığa uğradıklarında ne gibi davranış sergilemişler bakalım.
Mevlana Hazretleri bir gün öğrencilerinden bir tanesini su getirmesi için çeşmeye gönderir.Öğrenci su almadan kısa süre içerisinde geri döner. Mevlana öğrencisinin durumunu merak eder ve aralarında şu konuşma geçer:

“-Evladım, neden su getirmeden geldin?”

“-Efendim,ben çeşmeden su testimi doldururken, çeşmeye bir atlı geldi çok heybetli aynı zamanda çok asabi yapısı vardı.”

Çocuk buları anlatırken korku dolu gözlerle hep çeşme tarafına bakıyordu!.

“-Evladım, sonra ne oldu?”

“-Atlı, atını sulamak için atını çeşmeye, aynı zamanda üzerime sürdü çok korktum! Elimdeki testi düştü kırıldı. Efendim…”

“-Peki sen ona; bu yaptıklarının karşılığında bir şeyler söyledin mi?”

“-Hayır Efendim.”

“-Şimdi hemen git. O’ na bir şeyler söyle… haksızlığını anlasın.”

Mevlana’nın talebesi tekrar çeşmeye gider.Ama tek kelime konuşmadan geri gelir.Mevlana ;

“-Ne yaptın? Söyledin mi?”

“-Hayır Efendim.”

“-Koş!,koşarak git mutlaka ona bir şeyler söyle.”

Bu sefer öğrenci işin ciddiyetini anlar.Artık kararlıdır.Yapacağım.Der koşarak çeşmeye  gider.Gördüğü manzara karşısında şok olur.Atın tekmesi ile kafası parçalanan Atlı,kanlar içerisinde ölü olarak yerde  yatmaktadır.Öğrenci; koşarak
geri döner.Mevlana hazretleri sorar:

“-Ne yaptın evladım?Ne bu telaş?”

“-Efendim.. çok kötü şeyler olmuş!.Atlı ölmüş!”

“-Evladım; sen o Atlı’ya  baştan bir şeyler söylemiş olsaydın az da olsa hakkını almış olacaktın. Onun başına bu hadise gelmeyecekti.Belki! bu kazayı daha hafif atlatacaktı.” Der.

Yine başka bu anlatılana  benzer  bir olay aklıma geldi siz değerli dostlarım ile onu da paylaşmak isterim.

Bir gün mübarek zâtlardan birisi saç traşı için berbere gider.Saçının kazıtılmasını ister.Traş başlar başın tam yarısı kazılmış ve traş devam etmektedir. O esnada mahallenin kabadayısı çıka gelir. Tekme ile berberin kapısını açar içeri girer.Traşı henüz tamamlanmamış olan Zât’ın yanına gelerek,kafasına bir tokat patlatır:

“-Kalk len..Kabak ben traş olacağım!.” Der.

Tabii ki, berberin müdahale etme şansı yok.Sesini çıkaramaz.Bu durum karşısında Mübarek Zât; sessizce yerinden kalkar geride bir yere oturur.

Berber;Külhanbeyi’ni  güzelce traş eder.Saçlar jilet gibi taranır.Kokular o biçim.. tesbih elinde ceket omuzda dışarı çıkar.   O sırada caddenin üst kısmından,sürücüsünün kontrolünden çıkmış(eskiden hatırlıyorum at parlamış derlerdi )çift koşumluk at arabası suratlı bir şekilde gelmektedir.Çift koşumlu yani iki at tarafından çekilen arabanın, sağlı sollu atların bağlandığı “ ok” olarak tabir edilen ucu sivri çeki direkleri olurdu.

Sürücüsü avazı çıktığı kadar bağırmaktadır:

“-Yoldakiler çekiliiin.Durduramıyorum çekiliiin!!!”

Tam o esnada bizim kabadayı(!) yolun ortasına durmuş sanki nutku tutulmuş hareketsiz bekliyor.Etraftaki insanların bağrışmalarını adeta hiç mi hiç duymuyor.Neticede;

Suratlı bir şekilde  gelen at arabasının ok’u Kabadayı’nın göğsünden girer diğer taraftan çıkar.Başından beri olayı izleyen Berber; Muhterem Zât’a dönerek:

“-Efendim biraz fazla olmadı mı?” der.

Muhterem Zât’ın cevabı manidardır:

“-Kabak affetti ama; Kabağın sahibi affetmedi…”  der.

Değerli dostlarım hani bir ata sözü vardır:  “ alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” Demek ki her yapılanın mutlaka karşılığı var.İnsan yaşamı boyunca hakka hukuka riayet etmesi gerekir.Çünkü her mazlumun  hakkını er geç alacak olan güçlülerin en güçlüsü mutlak güç sahibi Mevla’mız var. Selam ve dua ile..